Şiirden
Kaçan Adam
Dümdüz bir
asfaltın üstünde yürüdü adam. Ardına sağına
soluna bakmadan. Doğuya yürüdü -
günbatımıyla karşılaşmamak için. Başını hiç kaldırmadı yukarı - yıldızlarla karşılaşmamak için. Yol incelerek yitiyordu görüngüde. Yalnızca asfalt yolun somut gerçekliği
ile yüzleşmek istiyordu. Belirsiz bir
yerden üçgen sesine benzer bir ses duyuldu.
Ses eriyen bir kar kristali gibi sönümlendi havada. Bir çay bardağı düşüp kırıldı uzak bir
söyleşiden. Bir gece kuşu kanat çırptı
yolun üstündeki toza. Bir ülke belli
belirsiz kayıyordu yolun altından. Mıcır döküntüleri birikiyordu asfaltın
çukurlarına...
Ağarınca yolun bozuk ucu batıya döndü gerisingeri - görmemek için doğan
güneşi. Upuzun gölgesi önde gidiyordu
kısalarak. Güneş yetişti ona bir
kavşakta. Gölgesiz kalakalmıştı
tabelasız bir dörtyolda. Nereye varacağı
belirsiz birer soyut şiir gibiydi yolların her biri. Yürüdükçe okumak zorunda kalıyordu yerdeki
izleri - ezilmiş - yola yapışmış kalıntıları.
Oidipus'u anımsayınca kör etmek istedi gözlerini. Sirenlere direnen Odiseus'u anımsayınca
durdu. Bir kahve kokusu geldi belleğine.
Tam tepedeydi güneş...
ö.ö.