Surları
yaptırtan Bizans imparatorlarına mı? Yoksa
tonlarca taşı kayaçlardan söküp, bin bir zorlukla üst üste, yan yana dizerek kilometrelerce uzayan kalın bir duvarı karın
tokluğuna ören işçilere, kölelere mi? Yoksa surları toplarıyla delerek, yıkarak barınmaya elverişli kovukların
sayısını arttıran Osmanlı padişahına mı?...
Bugün, hiç değilse Bizans surlarının o korkunç
kovuklarına sığınan evsiz, kimsesiz düşkünler
“anlamlı bir hayır duası” etmek
istediklerinde dualarını kime edeceklerine ilişkin bir karar verebilmek için
yine Karl Marx’ı okumak zorunda kalıyorlar...
Sığındıkları
kovukların oluşumunda önemli ya da önemsiz sayısız kişinin parmağının olmasının verdiği şaşkınlığın yanında düşkünlükleri önemsiz kalıyor neredeyse... Surlar zamanla kazandıkları tarihsel, kültürel, turistik değerlerin yanı sıra asal işlevlerini
de bir bakıma sürdürüyor sessizce: sokakta unutulan düşkünleri savunarak...
Ö. Özdil
5 Mart 2013 / İst.