Anlatı 4
Koşarken
yoruluyorum gitgide... Bitiş noktasına
daha çok var... Bacak kaslarımda yavaş
yavaş yükselen ağrının etkisiyle bir düş kurmaya başlıyorum elimde olmadan: Eve varmışım.
Terli giysilerimi çıkarıp içi sıcak suyla dolu küvete girmişim. Sertleşen kaslarım sıcak suyun etkisiyle
yavaş yavaş yumuşamakta... Bu tatlı düş
önümdeki yolu büsbütün uzatıyor... Eve
varmak neredeyse olanaksız gibi görünüyor...
Koşuyorum, ama bitiş noktasına daha
çok var...
Bacaklarımdaki
ağrıya ya da bitmezmiş gibi görünen yola odaklanmamak için bir başka düş tasarlıyorum
üstesinden gelebilmek için koşunun:
Bitiş
noktasına varmayı hiç istemediğimi varsayarak sürdürüyorum koşmayı...
Bitiş
noktasına varmayı hiç istemesem de her adımda biraz daha yaklaştığıma
üzülüyorum neredeyse...
“Yorgunluktan
yere yıkılsam da bitiş noktasına varmak istemiyorum!” diyorum kendime...
Elli
metre kadar ilerde, yolun kıyısında
birbirine çok yakın duran üç ağacı görüyorum...
Birkaç hafta önce dönüş noktasını belirliyorlardı benim için... Ağaçlara doğru yaklaşıyorum... Hiç istemeden geçiyorum ağaçların kardeşçe
yan yana duran güzel gövdelerini, ilkyaz
güneşini bekleyen çıplak dallarını...
Bacaklarım
sanki istem dışı çalışıyor... Hiç
istemesem de beni yol boyunca sürüklüyor...
Az
önce uzakta duran şu kimsesiz, ak
boyalı, simitçi arabasını da geçiyorum... Camlı dolabın içine serilmiş kâğıdın
üzerinde yalnızca susam tanecikleri kalmış...
Deniz
güneşin altında pırıl pırıl parlıyor, ama
hava serin...
Her
allahın günü gitar çalıp şarkı söyleyen adam yine aynı yerde: kıyıdaki gezi yolunun yanında, kayaların arasında kendiliğinden boylanmış o
yapraksız incir ağacının altında... Birazdan
yine önünden geçeceğim... Gitarı kılıfında duruyordu az önce; meğer sigara da içiyormuş... Neden yaz kış demeden her gün aynı yerde gitar
çalıp şarkı söylüyor bu adam? Deniz mi
onu çeken, kıyıya vuran dalgalar mı? Utanmasam
soracağım... İşte göründü... Beton duvara oturmuş, çalmaya,
söylemeye de başlamış... Yolun
karşı kıyısında genç bir kadın sıraya oturmuş gitarcının şarkısını dinleyerek
parıldayan denize, adalara, belki de daha uzaklara bakıyor... Dinleyen birileri oldu mu gitarcı sanki daha
istekle çalıyor, vurguları daha
belirginleşiyor... Onun amacı sanki para
kazanmak da değil... Belki de yoldan
geçen birileri şarkılarından birini birazcık duysa ona yetecek... Çok geniş bir şarkı dağarcığı olduğunu
biliyorum artık. Koşarak o kadar çok
geçtim ki önünden. Benim koşuya
çıkmadığım günlerde bile o hep oradaydı. Hiç istemeden geçiyorum gitar çalan
şarkıcıyı... Türkçe sözlü şarkı giderek
arkada kalıyor... Çok geçmeden zayıflayıp
duyulmaz oluyor gitarın sesi...
Hiç
istemeden geçiyorum bebek arabasını süren bir genç kadını, köpeğini dolaştıran adamı, iki tekerlekli koltuğuyla yalnız başına
kıyıda dolaşan yaşlı adamı, zayıflamak
için yürürken cep telefonuyla konuşup duran şişko insanları, patenle kayanları, bisiklet sürenleri, mışıl mışıl uyuyan kedileri, koyları,
adaları...
Hiç
istemeden günler, aylar, yıllar da böyle geçip gidiyor işte... Kendi zamanımda sonsuz koşmak istiyorum sanki. Bacaklarımın direngen devinimi acımasızca
sürüklüyor beni son noktasına koşunun.
Yaklaşıyorum işte! Sevinmeli miyim
biteceğine bu koşunun, bacaklarımdaki
ağrıların?
Ö.
Özdil
17
Mart 2012